Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
 - Tom wouldn't stop badgering me.
Kötü koku beni rahatsız etti.
 - The bad smell sickened me.
Benim kötü bir sert ensem var.
 - I have a bad stiff neck.
Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.
 - He has a bad reputation of being dishonest.
Sahte para her zaman geri gelir.
 - Bad money always comes back.
Tom emniyet kemerini takıyor olsaydı o kadar kötü yaralanmazdı.
 - If Tom had been wearing his seat belt, he wouldn't have been injured so badly.
Japonya'da trenlerde ve otobüslerde yemek yemek terbiyesizliktir.
 - It's bad manners to eat on trains and buses in Japan.
Ağzın doluyken konuşmak terbiyesizliktir.
 - It's bad manners to speak with your mouth full.
Sepetteki bir çürük elma bütün sepeti çürütür
 - One bad apple spoils the barrel.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
 - Tom's face is badly bruised.
Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
 - Drinking on an empty stomach is bad for your health.
Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
 - Is eating fish every day bad for you?
Paul bugün yatakta hasta. Çok kötü.
 - Paul is sick in bed today. That's too bad.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
 - I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
 - Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.
 - I yelled at him by mistake and I felt really bad.